Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ait olduğu rivayet edilen cami bir vird.
Estağfirullah el azîm. Yâ mâlikel mülkil kadîm. Salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedivve alâ alihî ve sahbihî ecmaîn. Bi adedi ilmike vebi adedi ma'lûmâtike.
اَسْتَغْفِرُاللّهَ الْعَظِيمِ يَا مَالِكَ الْمُلْكِ الْقَدِيمِ صَلِّ وَسَلَّمْ عَلَي سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَي آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ بِعَدَدِ عِلْمِكَ وَبِعَدَدِ مَعْلُومَاتِكَ
Ey büyüklere büyüklük veren Azîm rabbimiz, sana istiğfarımızı sunuyor, bağışlanma diliyoruz. Sen bütün kainatın ezelden ebede sahibisin. Senin ilmin ve bildiklerin sayısınca salat ve selam Efendimiz Muhammed'e, âline ve tüm ashâbının üzerine olsun.
Her veli zatın bir virdi olurmuş. Bu zatlar, kalblerine ilham olan duaları önce Kur'an ve sünnete uygunluk filtresinden geçirir, ondan sonra kelimelere döker ve bunları vird edinirler.
Bu virdin ben şahsi bir faydasını şöyle müşahade ettim: Sokağa, çarşı-pazara çıktığımda, gözüme her haram çarpışında bu virdi okudum. Önceleri bakışlarımı değiştirmede gevşeklik göstersem de daha sonra Allah'ın izniyle daha sonra daha bir irademin güçlendiğini gördüm. Bakışlarımın kontrolünde yeniden zayıflama olan zamanlarda da okumaya devam ettim. Beni tutup iyi hale döndürdüğüne -Allah'ın izniyle- kani oldum.
(Daha muvafık bir çeviri gönderilirse memnuniyetle onu koyabilirim.)
28 Eylül 2012 Cuma
Hocaefendi'nin Virdi
Etiketler:
evrad,
ezkar,
fethullah,
fettullah,
fetullah,
gulen,
hizmet,
hocaefendi,
namaz,
risale,
risale-i nur,
risalei nur,
salat,
vird,
zikir
21 Eylül 2012 Cuma
Layık
Layık
Bir adam sabahtan bir küfre yetseGör neler yazılır o cana layık
Sol melek defteri tutup cem etse
Sağ melek yalvarır durana layık
Sağ melek der edin Hakka niyazı
Bu halde insandan Hak olmaz razı
Vakit geldi çattı sabah namazı
Belki kılar döner Rahmana layık
Sol melek der bu kul anlamaz laftan
Sakındırmaz kendin havf ü hilaftan
Şemis zuhur etti kala-ı Kaftan
Destur ver yazayım nirana layık
Sağ melek der dünyada kaldı cüda
Alemin matlubu hazreti hüda
Vakit öğle olsun bu eyler eda
Belki kılar döner Rahmana layık
Sol melek der hayır yok gidişinde
Ahreti unutmuş dünya işinde
Azrail geziyor her dem peşinde
Destur ver yazayım nirana layık
Sağ melek der dünyada kaldım mezi
Lütfeyle sözümü tut bazı bazı
Hepsinden efdaldır ikindi farzı
Belki kılar döner Rahmana layık
Sol melek der bu kul korkmaz mevladan
Sakınmaz kendini gamdan beladan
Şemis pervaz etti uçtu semadan
Destur ver yazayım nirana layık
Sağ melek der nur-u şamdan yakalım
Gel abdest al Misk-ü amber kokalım
Kerem eyle akşam olsun bakalım
Belki kılar döner Rahmana layık
Sol melek der böyle olmaz adalet
Kalbi gözü gönlü olmuş melanet
Güneş battı cihan oldu zulemat
Destur ver yazayım nirana layık
Sağ melek der ey asi sana n’oldu
Çağladı isyanın defterin doldu
Kerem eyle yatsı namazı kaldı
Belki kılar döner Rahmana layık
Sol melek der kul güvenir çağa
Musibetlik çökmüş göze kapağa
Terketti namazı girdi yatağa
Destur ver yazayım nirana layık
Sağ melek der zalim böyle mi olsun
Bunca emeklerim hiçe mi kalsın
Yaz nidem Allahtan belasın bulsun
Ol zaman yazılır nirana layık
Dinleyin ağalar Sümman kelamı
Hisse-i bend edip nasihat alan
Kalpten sevap geçse çalar kalemi
Sağ melek tapşurur Rahmana layik
Aşık Sümmani Narman
Yağmurun Rabb'ine İtimad
Yağmurun Rabb'ine İtimad
Vaktin ve beldenin birinde Rezzak ismi kuraklıkla tecelli etmekte; günler, haftalar bir meleğin bir damlayı yeryüzüne taşımayışından suya hasret, rüzgara minnet geçmektedir.
Belde halkı toplanır, yağmur duasına çıkmak gerek; alperen "yanınıza sübyanlarınızı takın da gelin, masumdur onlar, duanın kabulune vesiledirler" der. Herkes elinden tutabildiği yavrusunu, torununu-tosununu getiriverir.
Dua ederler, eller havada, başlar yerde, çocuklar koşuşmada. Herkes tek saf olmuş, beldenin mezrasında önde imam, arkada uzunca bir saf tutmuş amcalar, dedeler, gençler. Az geride kadınlar bekleşir, susuzluktan yarıkları derinleşmiş dudaklarında dualarıyla, kucaklarında bebeleri, bebelerinin dudaklarında emzikleri.
Daha geride yüce bir dağ, sanki gerisinde saklıyormuş gibi salıverir bir bulutu. Onu takip eder bir başka bulut, beyaz bulutu takip eder grisi sonra da fümesi. Gözler şaşkın, kafalar geriye döner, rüzgardan geriye dönmüş saçların ardından. Gözlerin bezginliği döner teyakkuza. Bus basınca, abus çehreler de döner tebessüme.
Sonra rahmet melekleri girişir işe, rahmet damlalarını taşırlar düşüşe. Şükür nidalarını duyulmaz kılar çocukların sedaları. Kaçmaz kimse yağmurdan, yağmur kaçar gök pamuklarından.
Daçka yarıkları dolarken, toprağın yağmura sitemini suyu üstünde bekletmesine mukabil yağmur, gurbetin de vuslat gibi ilahi izinle olduğunu nasıl anlatacağını düşünedursun, evli evine, işli işine dönedurmuş; emirber nefer edasıyla gürül gürül inen katreler, çarpışmadan sonra şehadet şerbetini içmişçesine sükut sükut akarken, alperen de köşesinden, dönüp gelenleri sükut sükut seyreder.
Bakışlarının odaklandığını, kaşlarının birbirine bakan uçlarının aşağıya kaydığını görenler, anlarlar ayaklarının bir yerde kaydığını. Yaklaşıp yaklaşmamakta kararsızdırlar zira yaklaşsalar alperenin oduyla yanacaklar, yaklaşmasalar ihtimal Sakar'ın oduyla yanacaklar. 'Burada yanan orada yanmaz' diyerek yaklaşırlar En Yakın'a yakın adama.
Alperen önce gelenleri süzer sonra da sözlerini. Tenbihlerinin kalplerini kırdığına şahit olmayan belde ahalisinin düşlerini de kırmamak ancak bir yanlışın da belini kırmaktır niyeti. Ne kadar isterdi, sessizliğin çığlığının duyulabilmesini, ama onu duymak da herkese nasip değildi. Gözlerini duvardaki kilimin en üst köşesindeki desene kilitleyip, nefsini temize çıkarmamaya azmedip, birkaç defa açıp kapattığı dudaklarını son bir hamleyle "Beni mazur görün" diyecek kadar konuşturabilir. Sessizliğin çığlıkları hala sürdüğünden midir, onları kimsenin duyamayışından mıdır, tekrar gücünü toplar ve "Belki de benim kem nazarım, herkese kendi zaviyemden bakmamdandır bilemiyorum" der. Cümlesini bağlayacaktır. Bir söz daha söyleyip meramını ifade edecektir. Zaten daha fazla gücü de kalmamıştır: "Neden hepiniz sırılsıklamsınız?" deyip başını aşağıya eğer.
Cümlesi biter bitmez, kulaklarını uğuldatan o çığlık yine başlamıştır, zira alçalan başlardan bir tek söz yükselmiyordur. Merak edip başını kaldırdığında, başka başların da merakla kalktığını görür. Sanki ne dediğini anlamamışlardır. "Yağmur yağınca ıslanılmaz mıdır? Ne demek oluyordur bu şimdi? Bizden keramet mi bekliyor, yoksa yağmurun yağmasına mı rızası yoktur?" diye içlerinden geçirdiklerini sonradan sonraya fark eder.
İş yine başa düşmüş, kendi sözüne kendi şerh düşmesi gerekmiştir. "Bakın şu yavrucağızı görüyor musunuz?" diye eliyle işaret eder, elinde şemsiyesi bir sabiye. "Elindekini bırak, elini elime ver, o el öpülesi el." derken "Rabb'e itimadımız şu çocuğunki gibi olmalı değil mi? Dua sahibine itimadından yağmur duasına şemsiyeyle gitmek gerek. El açınca, ona rahmet kapısının açıldığını bilmek, 'estecib leküm' fermanını dermanımız bilmek gerek. Ondandır hayretim ıslaklığınıza. Ondandır şikayetim gafletimize. Ondandır."
http://www.herkul.org/index.php/sizden-gelenler/sizden-gelenlerr/9826-yagmurun-rabb-ine-itimad
Vaktin ve beldenin birinde Rezzak ismi kuraklıkla tecelli etmekte; günler, haftalar bir meleğin bir damlayı yeryüzüne taşımayışından suya hasret, rüzgara minnet geçmektedir.
Belde halkı toplanır, yağmur duasına çıkmak gerek; alperen "yanınıza sübyanlarınızı takın da gelin, masumdur onlar, duanın kabulune vesiledirler" der. Herkes elinden tutabildiği yavrusunu, torununu-tosununu getiriverir.
Dua ederler, eller havada, başlar yerde, çocuklar koşuşmada. Herkes tek saf olmuş, beldenin mezrasında önde imam, arkada uzunca bir saf tutmuş amcalar, dedeler, gençler. Az geride kadınlar bekleşir, susuzluktan yarıkları derinleşmiş dudaklarında dualarıyla, kucaklarında bebeleri, bebelerinin dudaklarında emzikleri.
Daha geride yüce bir dağ, sanki gerisinde saklıyormuş gibi salıverir bir bulutu. Onu takip eder bir başka bulut, beyaz bulutu takip eder grisi sonra da fümesi. Gözler şaşkın, kafalar geriye döner, rüzgardan geriye dönmüş saçların ardından. Gözlerin bezginliği döner teyakkuza. Bus basınca, abus çehreler de döner tebessüme.
Sonra rahmet melekleri girişir işe, rahmet damlalarını taşırlar düşüşe. Şükür nidalarını duyulmaz kılar çocukların sedaları. Kaçmaz kimse yağmurdan, yağmur kaçar gök pamuklarından.
Daçka yarıkları dolarken, toprağın yağmura sitemini suyu üstünde bekletmesine mukabil yağmur, gurbetin de vuslat gibi ilahi izinle olduğunu nasıl anlatacağını düşünedursun, evli evine, işli işine dönedurmuş; emirber nefer edasıyla gürül gürül inen katreler, çarpışmadan sonra şehadet şerbetini içmişçesine sükut sükut akarken, alperen de köşesinden, dönüp gelenleri sükut sükut seyreder.
Bakışlarının odaklandığını, kaşlarının birbirine bakan uçlarının aşağıya kaydığını görenler, anlarlar ayaklarının bir yerde kaydığını. Yaklaşıp yaklaşmamakta kararsızdırlar zira yaklaşsalar alperenin oduyla yanacaklar, yaklaşmasalar ihtimal Sakar'ın oduyla yanacaklar. 'Burada yanan orada yanmaz' diyerek yaklaşırlar En Yakın'a yakın adama.
Alperen önce gelenleri süzer sonra da sözlerini. Tenbihlerinin kalplerini kırdığına şahit olmayan belde ahalisinin düşlerini de kırmamak ancak bir yanlışın da belini kırmaktır niyeti. Ne kadar isterdi, sessizliğin çığlığının duyulabilmesini, ama onu duymak da herkese nasip değildi. Gözlerini duvardaki kilimin en üst köşesindeki desene kilitleyip, nefsini temize çıkarmamaya azmedip, birkaç defa açıp kapattığı dudaklarını son bir hamleyle "Beni mazur görün" diyecek kadar konuşturabilir. Sessizliğin çığlıkları hala sürdüğünden midir, onları kimsenin duyamayışından mıdır, tekrar gücünü toplar ve "Belki de benim kem nazarım, herkese kendi zaviyemden bakmamdandır bilemiyorum" der. Cümlesini bağlayacaktır. Bir söz daha söyleyip meramını ifade edecektir. Zaten daha fazla gücü de kalmamıştır: "Neden hepiniz sırılsıklamsınız?" deyip başını aşağıya eğer.
Cümlesi biter bitmez, kulaklarını uğuldatan o çığlık yine başlamıştır, zira alçalan başlardan bir tek söz yükselmiyordur. Merak edip başını kaldırdığında, başka başların da merakla kalktığını görür. Sanki ne dediğini anlamamışlardır. "Yağmur yağınca ıslanılmaz mıdır? Ne demek oluyordur bu şimdi? Bizden keramet mi bekliyor, yoksa yağmurun yağmasına mı rızası yoktur?" diye içlerinden geçirdiklerini sonradan sonraya fark eder.
İş yine başa düşmüş, kendi sözüne kendi şerh düşmesi gerekmiştir. "Bakın şu yavrucağızı görüyor musunuz?" diye eliyle işaret eder, elinde şemsiyesi bir sabiye. "Elindekini bırak, elini elime ver, o el öpülesi el." derken "Rabb'e itimadımız şu çocuğunki gibi olmalı değil mi? Dua sahibine itimadından yağmur duasına şemsiyeyle gitmek gerek. El açınca, ona rahmet kapısının açıldığını bilmek, 'estecib leküm' fermanını dermanımız bilmek gerek. Ondandır hayretim ıslaklığınıza. Ondandır şikayetim gafletimize. Ondandır."
http://www.herkul.org/index.php/sizden-gelenler/sizden-gelenlerr/9826-yagmurun-rabb-ine-itimad
14 Eylül 2012 Cuma
Kurban Bayramı Şiiri ve Şarkısı
Kurban Bayramı Şiiri ve Şarkısı
Çocuklarımızın kurban bayramıyla ilgili pek de fazla şarkı bilmediklerini göz önüne alarak, elimden geldiğince basit ve Kurban bayramının manasını ihtiva edecek bir şiir yazmaya çalıştım. Benim gibi birkaç kelimeyi zorlukla bir araya getiren birine göre bir şiir oldu ama güzel bir melodiyle bir çocuk şarkısına çevrilebilir.
Telif hakkı sadece dua ve olacaksa sevaba hissedarlık ümididir. Dua etmek kaydıyla serbestçe kullanabilirsiniz.
Kurban Bayramı
Kurban yaklaşmak demek
Kurban paylaşmak demek
Kurban sadece et değil
İnsana yardım et demek
İbrahim'den (AS) öğrendik
Neymiş itaat etmek
'Baba hazırım' derken
İsmail'e (AS) imrendik
Şanı yüce Nebi'ye (SAV)
Namaz ile birlikte
Emredildi bu kurban
Hem de tüm müminlere
Rabb'e takva yükselir
Tüm kurbanlar süslenir
Sırat denen köprüden
Kurban ile geçilir
Kurban olmak Allah'a (CC)
Şereftir her hayvana
Cennet bineği olur
Döner ömrü sonsuza
Rabb'im kurbanımızı
Kabul et duamızı
Yokluk yüzü gösterme
Ver nimetin devamlı
Karınca
Çocuklarımızın kurban bayramıyla ilgili pek de fazla şarkı bilmediklerini göz önüne alarak, elimden geldiğince basit ve Kurban bayramının manasını ihtiva edecek bir şiir yazmaya çalıştım. Benim gibi birkaç kelimeyi zorlukla bir araya getiren birine göre bir şiir oldu ama güzel bir melodiyle bir çocuk şarkısına çevrilebilir.
Telif hakkı sadece dua ve olacaksa sevaba hissedarlık ümididir. Dua etmek kaydıyla serbestçe kullanabilirsiniz.
Kurban Bayramı
Kurban yaklaşmak demek
Kurban paylaşmak demek
Kurban sadece et değil
İnsana yardım et demek
İbrahim'den (AS) öğrendik
Neymiş itaat etmek
'Baba hazırım' derken
İsmail'e (AS) imrendik
Şanı yüce Nebi'ye (SAV)
Namaz ile birlikte
Emredildi bu kurban
Hem de tüm müminlere
Rabb'e takva yükselir
Tüm kurbanlar süslenir
Sırat denen köprüden
Kurban ile geçilir
Kurban olmak Allah'a (CC)
Şereftir her hayvana
Cennet bineği olur
Döner ömrü sonsuza
Rabb'im kurbanımızı
Kabul et duamızı
Yokluk yüzü gösterme
Ver nimetin devamlı
Karınca
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)