21 Eylül 2012 Cuma

Yağmurun Rabb'ine İtimad

Yağmurun Rabb'ine İtimad

Vaktin ve beldenin birinde Rezzak ismi kuraklıkla tecelli etmekte; günler, haftalar bir meleğin bir damlayı yeryüzüne taşımayışından suya hasret, rüzgara minnet geçmektedir.

Belde halkı toplanır, yağmur duasına çıkmak gerek; alperen "yanınıza sübyanlarınızı  takın da gelin, masumdur onlar, duanın kabulune vesiledirler" der. Herkes elinden tutabildiği yavrusunu, torununu-tosununu getiriverir.

Dua ederler, eller havada, başlar yerde, çocuklar koşuşmada. Herkes tek saf olmuş, beldenin mezrasında önde imam, arkada uzunca bir saf tutmuş amcalar, dedeler, gençler. Az geride kadınlar bekleşir, susuzluktan yarıkları derinleşmiş dudaklarında dualarıyla, kucaklarında bebeleri, bebelerinin dudaklarında emzikleri.

Daha geride yüce bir dağ, sanki gerisinde saklıyormuş gibi salıverir bir bulutu. Onu takip eder bir başka bulut, beyaz bulutu takip eder grisi sonra da fümesi. Gözler şaşkın, kafalar geriye döner, rüzgardan geriye dönmüş saçların ardından. Gözlerin bezginliği döner teyakkuza. Bus basınca, abus çehreler de döner tebessüme.

Sonra rahmet melekleri girişir işe, rahmet damlalarını taşırlar düşüşe. Şükür nidalarını duyulmaz kılar çocukların sedaları. Kaçmaz kimse yağmurdan, yağmur kaçar gök pamuklarından. 

Daçka yarıkları dolarken, toprağın yağmura sitemini suyu üstünde bekletmesine mukabil yağmur, gurbetin de vuslat gibi ilahi izinle olduğunu nasıl anlatacağını düşünedursun, evli evine, işli işine dönedurmuş; emirber nefer edasıyla gürül gürül inen katreler, çarpışmadan sonra şehadet şerbetini içmişçesine sükut sükut akarken, alperen de köşesinden, dönüp gelenleri sükut sükut seyreder. 

Bakışlarının odaklandığını, kaşlarının birbirine bakan uçlarının aşağıya kaydığını görenler, anlarlar ayaklarının bir yerde kaydığını. Yaklaşıp yaklaşmamakta kararsızdırlar zira yaklaşsalar alperenin oduyla yanacaklar, yaklaşmasalar ihtimal Sakar'ın oduyla yanacaklar. 'Burada yanan orada yanmaz' diyerek yaklaşırlar En Yakın'a yakın adama.

Alperen önce gelenleri süzer sonra da sözlerini. Tenbihlerinin kalplerini kırdığına şahit olmayan belde ahalisinin düşlerini de kırmamak ancak bir yanlışın da belini kırmaktır niyeti. Ne kadar isterdi, sessizliğin çığlığının duyulabilmesini, ama onu duymak da herkese nasip değildi. Gözlerini duvardaki kilimin en üst köşesindeki desene kilitleyip, nefsini temize çıkarmamaya azmedip, birkaç defa açıp kapattığı dudaklarını son bir hamleyle "Beni mazur görün" diyecek kadar konuşturabilir. Sessizliğin çığlıkları hala sürdüğünden midir, onları kimsenin duyamayışından mıdır, tekrar gücünü toplar ve "Belki de benim kem nazarım, herkese kendi zaviyemden bakmamdandır bilemiyorum" der. Cümlesini bağlayacaktır. Bir söz daha söyleyip meramını ifade edecektir. Zaten daha fazla gücü de kalmamıştır: "Neden hepiniz sırılsıklamsınız?" deyip başını aşağıya eğer.

Cümlesi biter bitmez, kulaklarını uğuldatan o çığlık yine başlamıştır, zira alçalan başlardan bir tek söz yükselmiyordur. Merak edip başını kaldırdığında, başka başların da merakla kalktığını görür. Sanki ne dediğini anlamamışlardır. "Yağmur yağınca ıslanılmaz mıdır? Ne demek oluyordur bu şimdi? Bizden keramet mi bekliyor, yoksa yağmurun yağmasına mı rızası yoktur?" diye içlerinden geçirdiklerini sonradan sonraya fark eder. 

İş yine başa düşmüş, kendi sözüne kendi şerh düşmesi gerekmiştir. "Bakın şu yavrucağızı görüyor musunuz?" diye eliyle işaret eder, elinde şemsiyesi bir sabiye. "Elindekini bırak, elini elime ver, o el öpülesi el." derken "Rabb'e itimadımız şu çocuğunki gibi olmalı değil mi? Dua sahibine itimadından yağmur duasına şemsiyeyle gitmek gerek. El açınca, ona rahmet kapısının açıldığını bilmek, 'estecib leküm' fermanını dermanımız bilmek gerek. Ondandır hayretim ıslaklığınıza. Ondandır şikayetim gafletimize. Ondandır."

http://www.herkul.org/index.php/sizden-gelenler/sizden-gelenlerr/9826-yagmurun-rabb-ine-itimad

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder